SULTAN ABDÜLAZIZ SANATKAR ve SANAT ILGISI
Sultan Abdülaziz resim, hat ve musiki sanatları ile uğraşmış çok yönlü bir sanatkardı. Uğraştığı bu branşların hemen hepsinde profesyonele yakın, hatta musikide profesyonel denebilecek oranda maharete sahipti.
Resim sanatına daima büyük önem vermiş olan Abdülaziz’in hükümdarlık döneminde sarayda hizmet veren Mason ve Falbowski adında iki ressam bulunduğunu görmekteyiz. Arşiv kayıtlarında bu ressamlar adına düzenlenmiş birçok maaş makbuzu bulunmaktadır. Şimdi bu makbuzlara bir örnek verelim:
“Bahis-i sened oldur ki Hazine-i hassa-yı şahaneden muhasses buyrulan maaş-ı acizanemin iş bu bin iki yüz seksen bir senesi mah- ı Temmuz’una mahsuben ber-vech-i bala beş bin kuruşun i’tası için işbu sened hazine-yi mezkureye takdim kılındı.
29 Teşrin-ievvel 281 ve 21 Cemazi’el ahir 282 [ 11 Kasım 1865] Mason”221
Sultan Abdülaziz döneminde yurt içinden ve dışından birçok resim satın
alındığını ve yaptırılan resimler için ödenekler çıkarıldığını görmekteyiz. Aşağıdaki belge yapılan bazı resimlerin masrafları için düzenlenen bir ödenek makbuzu örneğidir:
İsimler için taraf-ı acizanemden mübayaa olunan boya ve muşama’a ve furça vesair asmanı olan ber vech-i bala otuz iki adet liranın ceyb-i humayun canib-i alisinden i’tası babında emr ü ferman hazret-i menlehulemrindir.
Başka bir belgede ise Paris’ten resim yapmak için getirilecek bir ressamın eserlerinin kopyalarının saraya gönderilmesi ve bu çalışmaların padişah tarafından beğenilmesi halinde kendisiyle kontrat yapılmasından bahsedilmektedir. Bu belgeyi hem padişahın resim sanatı hakkındaki bilgisini sergilemesi hem de sanat tarihimiz açısından önemli olması nedeni ile çalışmamıza koymayı uygun gördük:
Paris’ten gelecek ressamın maharet ve malumatça matluba muvaffakiyeti asar-ı fenniyesiyle anlaşılmak üzere tıbk-ı emr ü ferman-ı hümayun-ı hazret-i şehinşahileri vechile kendisinin yağlı boya ile yaptığı bir levhasının ve bir kaç da yine yağlı boya ile kendi eliyle yapmış olduğu resimlerin fotoğrafı ile alınmış kopyalarının seri’an gönderilmesi ve bu tarafdan iş’ar vuku’ bulmadıkça kontratosunun yapılmaması geçen gün telgraf ile sefaret-i seniyyelerine bildirilmiş ve keyfiyyet Paris’te bulunan Fransız elçisine dahi buradaki maslahatgüzar vasıtasıyla ihbar edilmiş ise de henüz cevap gelmediğinden yine te’kid olunmuştur cevabı geldiği gibi arzolunur.
Bu kaynaklardan Abdülaziz’in bir ressamın sanatsal kabiliyetini değerlendirecek kadar resim sanatında mahir olduğunu görmekteyiz. Bazı ressamlara eserleri için, ihsanlarda da bulunan sultanın resim kabiliyeti hakkında en sağlıklı bilgiyi Ayvazovski’nin yazdığı şu satırlarda bulabiliriz:
“Ben Sultan Abdülaziz’den tasvirim mukabilinde aldığım ihsanı hiçbir hükümdardan almadım. Fakat onun bende cihan hazineleri ile mübadele edemeyeceğim bir yadigarı vardır ki yegane medar-ı müftehiremdir. O ise bana sipariş ettikleri sandal numunesidir ki, kırmız kalemle dört beş hattın keşidesi ile hasıl olmuştur. Ben ressamım; pek
çok resim müsveddesi gördüm lakin dünyada bir sandalın vaz’a mahsus olan halini böyle dört çizgi ile iraeye (göstermeye) muvaffak hiçbir ressam tasavvur edemem.
Sultan Abdülaziz’in hat sanatında da çok başarılı olduğu tarihi kaynaklarda belirtilmektedir. İbn’ül Emin onun hattatlığından şu şekilde bahseder.
“İnşası düzgün idi hutut-ı hümayunun pek çoğunu mutadı üzere la’l (kırmızı) mürekkep ile kendisi yazardı. Hatta Bağdat Demiryoluna dair yazdığı uzun hatt-ı hümayun nezdimde mahfuzdur”
Ayrıca, İbnülemin, Sultan Abdülaziz’in annesinin adına yaptırdığı Aksaray Valide Sultan Camii’nde “Bismillahi teyemmümen bi zikri’l celil” yazılı bir celi sülüs levhası olduğunu yazmaktadır.
Abdülaziz’in müziğe çok büyük yeteneği olduğunu ve hem Batı müziği hem de Türk musikisi alanında eserler verdiğini biliyoruz. Yaptığımız araştırmalarda Batı müziği alanında ilk eser veren Osmanlı hanedanı üyesi olan Abdülaziz’in aldığı Batı müziği eğitimine dair bir bilgiye uzun bir süre rastlayamadık. Daha sonraları taradığımız İngiliz gazetelerinde Abdülaziz’in batı Müziği alanındaki mahareti ve eğitimi ile bilgiler edinmeye başladık. Bu bilgilerin en mühimlerinden biri sultanın Guatelli’den sürekli olarak ders aldığını gösteren şu gazete haberidir:
“Abdülaziz Efendi her zaman gelenekçi Müslüman camiasına mensup olarak görülmektedir. Ancak aşağıda vereceğimiz örnek onun Hristiyan dünyasına karşı da toleranslı olduğunu göstermektedir. Eski sultanın bando şefi Sinyor Guatelli Abdülaziz Efendi’ye periyodik olarak ders vermekteydi. Onu saraya çağıran mektup eline ulaştıktan bir gün sonra, kabul esnasında bu ziyareti neden gerçekleştirdiğini soran yeni sultana, size piyanoda ders vermek için geldim diye cevap verdi. Bu sırada sultan sözünü kesti: “Biliyorsun paşalar müzik dersi vermeye tenezzül edemezler” Bu anda Sinyor Guatelli, Marko Paşa’nın rütbesi olan “Siva Paşa” rütbesine yükseltildiğini öğrenmiş oluyordu”
Bu bilgi ile sultanın Batı müziği eğitimi aldığı büyük oranda kanıtlanmaktadır.
Buradan hareketle bu alanda eser vermiş olma ihtimalinin de oldukça yüksek olduğu
söylenebilir. Emre Aracı, sultanın İnvitation A la Valse, La Gondolle Barcarolle, La Harpe Caprice ve Polka adlı dört eseri olduğunu ancak bu eserlerin orijinal yazmalarını görmeden sultan tarafından yazılıp yazılmadığının tam olarak kanıtlanamayacağını yazmıştır. 229 Bu tezi doğrulamakla beraber şunu da belirtmek gerekir ki, Avrupa basınında değişik zamanlarda çıkan, sultanın müzisyenliği ve eserleri ile alakalı yazıların varlığı, sultanın Batı müziğini iyi bildiğini kanıtlamakta ve bu eserlerden en azından bir kaçının ona ait olması ihtimalini güçlendirmektedir. Burada kastedilen Liva Paşa olmalıdır.
İngiliz basınında bu eserlerinden başka “Melancholy” adında bir valsi olduğu ve bu eserinin Milan’da basılacağından bahsedilmektedir, ancak tüm araştırmalarımıza rağmen bu eserin notasına ulaşmak mümkün olmamıştır. 230 Abdülaziz’in olduğunu söylediğimiz yukardaki eserlerden sadece “İnvitatioan A la Valse” adlı eserin notası elimizde bulunmaktadır.
Avrupa seyahati esnasında İngiltere’de yayınlanan “Sultan and his Music” adlı makalede sultanın müzisyenliğinden bahsedilmiş, Türk hükümdarları arasında, ilk Batı müziği eserini bestelemiş olan Abdülaziz övülmüştür. Aşağıda vereceğimiz paragraf hem Abdülaziz’in müzisyen kişiliğini yansıtması hem de dünyada var olan tek müzik türünü Batı müziği varsayan batılı bakış açısını göstermesi açısından son derece önemlidir:
“Mısır Valisinin sanatsal zevkleri hakkında hiç bir şey bilmiyoruz; Majesteleri Kraliçe’nin Tiyatrosu’nda geçen gece “Don Giovanni”yi dinlediğinde beğenmemiş görünmesi ve tam da heykel sahnesinin bitiminde -yani operanın en dramatik yerinde- çekip gitmesi dışında. Fakat Sultan, büyük bir müzisyendir. O sadece başkalarının beste yapmalarına vesile olmaz, aynı zamanda kendisi de bestecidir. O bir barcarolle yazmıştır. Bu naçiz gerçekte, doğu için bir umut görüyoruz. Eğer sultan bir barcarolle yazabiliyorsa belki de tüm Türkiye yeni bir hayata uyanabilir ve sanatlara bu güne dek burun kıvırmış veya en iyi koşullarda görmezden gelmiş olan Türkler sanatları öğrenebilir. Bir barcarolle yazmakla Sultan, soylu bir örnek ortaya koymuştur. Türkler bugüne kadar bestecilikte istidat göstermemişlerdir. Türkler’den aldığımız müzik aletleri yalnızca davul, zil ve üçgendir; ve onlarda bulunduğuna ihtimal verdiğimiz yegane müzikal besteler ise, kuvvetli vurgularla çalınan, minör tonda yazılan ve milli “perküsyon aletleri” için bolca eşlik içeren marşlardır. Bazılarının tasdik ettiği üzere, eğer milli Türk müziği diye bir şey yoksa dahi, en azından belli ki milli Türk enstrümanları vardır; ve eğer Bay William Chapell’in teorisindeki gibi çalgılar müziğe göre değil de, müzik çalgılara göre şekil alırsa; Türkiye’nin zil ve davullar için zengin melodileri olmalıdır. Her halükarda, bestecinin önüne “Alla Turca” ibaresini koymayı uygun gördüğü pek çok İtalyan, Alman, Fransız ve İngiliz eseri vardır. Velhasıl, Avrupa’da genel olarak Türk müziği diye geçen bir şeyler vardır ama, korkarız ki Türkiye‘nin kendisinde müzik üzücü derece ihmal edilmektedir. Kuşkusuz, Türk’e yönelik yapılan en önemli argümanlardan biri de, üzerine konuşlanıp da dört yüz yıldan beri -kök salarak veya kök salmadan- var olduğu, bütün sanatların beşiği olan topraklara uyum sağlayamadığı ve sanatçı olamadığı değil midir? Eğer [bundan sonra] pek çok Sultan pek çok barcorelle yazacak olursa, bu sav, söyleyenin başına kakılır. Adını “Sultan Abdülaziz” olarak söylemeyi yeni öğrendiğimiz padişahın bestelediği bu barcarolle altın levhalar üzerine elmaslarla nakşedilmeli ve iklimin üstün etkilerine inananlar bu levhanın bedelini ödemelidirler”
Bu satırlar Türk sanatını ve müziğini yok sayan taraflı bir insanın elinden çıkmış olsa da sultanın İngiltere’ye geldiği sırada en azından bir adet Batı müziği formunda eseri olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu bilgiler sayesinde bazı araştırmacıların iddialarının aksine, Abdülaziz’in batı müziğinde de bilgi ve beceri sahibi olduğunu görmek mümkündür
Batı müziği alanında eser vermiş olmasına rağmen yaşam tarzı ve eserlerinden Abdülaziz’in asıl icra alanının Türk musikisi olduğunu görmekteyiz. Baş mabeyncisi Atıf Bey onun musikimize olan muhabbetini ve musikişinaslığını şu şekilde anlatmaktadır: “Her saza aşina iseler de tarikat-ı mevleviyyeye muhabbetlerinden naşi ney üflemeye merakları ziyade idi. Bazı gece harem-i hümayun yatak odalarında yazın pencereleri açık olmağla hazin hazin ney ile taksim eylediğini istima’ edenlerin ruhu alem-i ulviye pervaz edecek hale gelirdi” 233
Balıkhane nazırı Ali Rıza Bey’in Abdülaziz’in en çok hicazkar ve şehnaz makamlarını sevdiğini bu sebepten döneminde en çok bu makamlarda eserler verildiğini yazmaktadır.
Abdülaziz’in şu an elimizde notası bulunan üç eseri vardır. Ancak İbnülemin bu eserlerden muhayyer makamında yazılmış “Bi huzurum nale-i murg-i dil-i naleden” mısraı ile başlayan şarkının Abdülaziz’e ait olamaması gerektiğini yazmaktadır. Ona göre Abdülaziz, vezin ve kafiye açısından bu kadar düzgün bir eseri yazacak kadar nazıma hakim değildir. Ayrıca, Abdülaziz’in saltanatının doruğunda olduğu zamanlarda bu eserde geçen “Mihnet-i dünya çekilmez doğrusu bir can için” gibi bir kelimeyi yazması anlamlı değildir. Ancak bu tezi kanıtlamanın imkansız olduğunu kabul etmek gerekir. Bu sebepten halen repertuvarımızda Abdülaziz’in bestesi olarak görünen bu eserin notasını da diğer bestelerinin notaları ile beraber vermeye karar verdik. repertuvarımızda bulunan Abdülaziz’e ait eserlerin notaları aşağıdadır:İbnülemin, Atıf Bey’in Sultan’a ait bir şarkı güftesi verdiğini ve yanına evcara makamında olduğuna dair not düştüğünü ancak bu eserin güftesi gibi bestesinin de Abdülaziz’e ait olup olmadığını bilmediğini yazmıştır. Bu güfte şöyledir:
“Gönül etme gayrı feryad Rişte-i gamden oldum azad Geçüp ol cevr-i bi-bad
Rişte-i gamden oldum azad”