Maarif-İ Umumiye Nizamnamesi
Avrupalı büyük devletler devamlı bir şekilde Osmanlı iç işlerine
müdahale ediyorlar, çeşitli vesilelerle Bab-ı Ali‟ye nota veriyorlardı.
Mesela Fransa hükümeti, 1867 senesi Ocak ayında Osmanlı hükümetine bir reform
programı sunmuştu. On altı paragraftan oluşan bu programda, Osmanlı idare
şubelerinden hiçbiri ihmal edilmemişti.
Fransa hükümetinin söz konusu notasında şunlardan söz edilmekteydi:
– Hristiyanların çeşitli memuriyetlere kabul edilmesi,
– eğitim ıslahı ve yaygınlaştırılması,
– vilayet idare usulünün hertarafa yaygınlaştırılması,
– mahkemelerin alenî olacak şekilde düzenlenmesi,
– Hristiyanların şahitliklerinin kabul edilmesi,
– ticaret kanunlarının hazırlanması ve ticaret mahkemelerinin ıslahı,
– hapishanelerde zabıtanın ıslahı,
– yabancıların tasarruf hukukundan serbestçe yararlanmaları,
– vakıfların ıslahı ve bütün emlak ve arazinin mülke dönüştürülmesi,
-gayrimenkul malların feragatinin değiştirilmesi,
– dolaylı vergilerin emaneten idare ve iltizamın kaldırılması suretiyle doğrudan vergilerin toplanma usulünün değiştirilmesi,
– iç gümrüklerin ve tüketim vergisinin kaldırılması,
– büyük nafia işlerinin yapılması,
– yollar ve köprülerin ıslahı,
– maden ve ormanların iyileştirilmesi,
– büyük şehirlerde belediye dairelerinin kurulması,
– her nezaret için bir özel bir bütçe ve bütün idare şubeleri için de genel bir bütçe hazırlanması.”
Söz konusu programın baş tarafında eğitimden de söz ediliyor,
özellikle Hristiyan tebaanın kabul edilecekleri Müslüman okullarının kurulması
gerektiği ifade ediyordu.
Bunun yanında Müslümanlar arasında ilköğretimin
yapılabilmesi için öğretmen yetiştirilmesine, fen, tarih, siyaset, hukuk eğitimi
için ise bir üniversite kurulmasının gerekliliğine değiniliyordu.
Batılı devletler, özellikle Kırım Harbinden sonra, bu harpte Osmanlı
Devletine yaptıkları yardımların bir karşılığı olarak, Bab-ı Ali‟yi devamlı
kontrol altında tutmak istiyorlardı. Söz konusu devletler, çeşitli sebeplerle
Osmanlı içişlerine müdahale ediyorlar, vilayet idaresinden gayri müslimlerin
imparatorluk içindeki konumlarına, askerlik hizmetinden maarif işlerine kadar
birçok konuda Bab-ı Ali‟yi sıkıştırıyorlardı.
Vilayet idaresi meselesini 1864, 1867, 1871 vilayet nizamnameleri ile halleden Bab-ı Ali, maarif meselesini de
köklü bir çözüme kavuşturmayı düşünmüştür.
Osmanlı hükümeti Fransa tarafından sunulan reform programını 22
Şubat 1867‟de kabul etmiştir. Bu durum, Osmanlı devletinde yapılacak maarif
ıslahatlarının Fransız eğitim sistemine göre olacağını gösteriyordu.
İşte Sultan Abdülaziz devrinde maarif işlerini belli bir düzene sokmak
ve Batılı devletlerin bu meseleden dolayı Osmanlı iç işlerine müdahalelerini
engellemek amacıyla Maarif Nazırı Safvet Paşa‟nın başkanlığında kurulan bir
komisyon tarafından 1 Eylül 1869 tarihinde (24 Cemâziye‟l-evvel 1286)
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi neşredilmiştir. Bu nizamname 198
maddeden oluşmaktadır.
Nizamnamenin birinci maddesinde, Osmanlı mektepleri şu şekilde tasnif edilmektedir:
“ Memâlik-i devlet-i aliyyede bulunan mekâtib esâsen iki kısma münkasemdir: Birincisi, mekâtib-i
umûmiyedir ki nezâret ve emr-i idâresi devlete âittir. İkincisi, mekâtib-i
husûsiyedir ki yalnız nezâreti devlete ve te‟sis ve idâresi efrâd yahûd
cemâate âittir.”
Nizamnamenin ana hatları ve ahkâmı şu şekilde kısaca özetlenebilir:
Daha önceden kurulmuş olan Maarif-i Umumiye nezareti daha kapsamlı bir
hale getirilmiştir. Kurulması düşünülen Meclis-i Kebir-i Maarif‟in iki daireden
oluşması tasarlanmıştır.
Bu dairelerden birincisi olan İlmiye Dairesi, mektepler için kitap telif ve tercüme ettirmek, Batı okullarıyla ilişki kurmak ve
Türkçenin gelişmesini sağlamak gibi işleri yürütecekti.
İkincisi olan İdarî Daire ise, mekteplere, maarif meclislerine, kütüphane, müze ve matbaalara nezaret
edecek, eğitimle ilgili plan, proje ve programları hazırlayacak, maarif
personelinin terfi ve cezalandırılma işlerine bakacaktı.
Vilayet Maarif Meclisleri ise, Maarif Nezareti‟nin vilayetlerdeki şubeleri olarak
teşkilatlanacaklardı. Söz konusu meclislerin başkanlığını, vilayetlerde yeni
kurulacak olan maarif müdüriyetleri yürütecekti.
Devlet bütçesinden eğitim için ayrılan ödeneklerle beraber vakıf gelirleri ve bağışlar maarif
sandıklarında toplanacak ve harcamalar buradan yapılacaktı. Maarif
sandıkları her vilayet, sancak ve kazada kurulacaktı.
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi‟nin birinci maddesinde ifade edilen
Umumî Mektepler; sıbyan mektepleri, rüşdiyeler, idadîler, sultanîler, darü‟lmuallimin,
darü‟l-muallimat ve darü‟l-fünun idi.
Hususî Mektepler ise, müslim ve gayri müslim Osmanlı tebaası ile yabancılar tarafından ücretli veya
ücretsiz olarak açılan mekteplerdi. Bu mekteplerin idaresine gerekli olan para
veya binalar bağlı bulundukları cemaatlerin vakıfları tarafından
karşılanacaktı. Hususî mektep açabilmek için öncelikle bu mekteplerde
çalışacak öğretmenlerin ellerinde Maarif Nezareti tarafından tasdik edilmiş bir
şahadetname bulunması gerekliydi. Ayrıca bu mekteplerde okutulacak ders
kitapları Maarif Nezaretince görülmüş ve kabul edilmiş olmalıydı. Bunun yanı
sıra, hususî mektep açabilmek için mektep açmak isteyen kişi veya
kurumlara İstanbul‟da Maarif nezareti tarafından, vilayetlerde ise valiler
tarafından ruhsat verilmiş olmalıydı.
Mekteplerin nerelerde açılacağı hususu da söz konusu nizamnamede
açıklanmıştır. Buna göre;
her köy ve mahallede bir sıbyan mektebi,
beş yüz haneli yerlerde rüşdiye,
bin haneli yerlerde idadî,
vilayet merkezlerinde sultanî,
İstanbul‟da kız ve erkek muallim mektepleri,
ayrıca uygun görülen yerlerde de kız rüşdiyeleri açılması tasarlanıyordu.
Sıbyan mektepleri ve rüşdiyeler, müslim ve gayri müslimler için ayrı, kızlar için ayrı, diğer okul
çeşitleri için ise karma olacaktı. Bu mekteplere kızlara 6-10, erkeklere ise 7-
11 yaşları arasında devam mecburiyeti getirilmiştir.
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi‟nde kabul edilen eğitim-öğretim
ıslahatlarının tamamının, Osmanlı Devleti‟nin o devirde içinde bulunduğu
şartlar düşünülürse, hayata geçirilmesi imkânsız gibi gözükmektedir. Bu
sebeple, yapılması düşünülen ıslahatlarda yine “kaide-i tedric” usulü
benimsenmiş ve nizamnamenin uygulanmasına İstanbul‟dan başlanmıştır.
Nizamnamenin uygulanmaya başlamasından sonra düşünüldüğü derecede
başarılı sonuçlar alınamamıştır.
Merkezî maarif teşkilatı için kurulması düşünülen Meclis-i Kebir-i Maarif iki dairesiyle çalışmalarına başlamış, fakat
1872 tarihinde meclis iki daireli olmaktan çıkarılarak tek meclis haline
getirilmiş ve üye sayısı azaltılmıştır.
Vilayetlerdeki uygulama ise daha kısıtlı olmuş, sadece Tuna ve Bağdat vilayetlerinde 1872 tarihinde birer Meclis-i
Maarif kurulabilmiştir. Maalesef maarif müdürleri ve müfettişleri tayin
edilemediğinden vilayetlerde maarif müdürlüklerinin açılması mümkün
olamamıştır.