Tanzimat devrinde, sosyal ve idari ıslahatlarla modernleşmeyi ve söz konusu ıslahatların başarısını ekonomik alanda atılacak adımlarla desteklemeyi amaçlayan bir idari anlayış oluşmuştur.
Bu devirde, öncelikle zirai gelişme politikalarını oluşturacak ve uygulayacak bir zirai bürokrasi kurulmuştur. Zaman içerisinde sayıları ve güçleri artan bu bürokratik kadroların ziraat politikalarının temel amacı, üretimin arttırılması ve çeşitlendirilmesi idi.
Onlar, dış talebe yönelik tarım ürünlerinin imalinin teşvik edilerek, dış ticaret dengesinin sağlanması gerektiğini düşünüyorlardı.
İthal ikamesi amacıyla kurulan yerli sanayi tesislerinin ihtiyaç duyacağı hammaddelerin yurt içi üretimle karşılanması ve tarım araç ve metotlarının modernleştirilmesi de onların hedefleri arasındaydı.
Abdülaziz Devri‟nde, 1858 yılında çeşitli altyapı yatırımlarının yapımı işlerine bakmak için kurulan “Meclis-i Maabir” içerisinde 1863‟te üç kişilik bir “Ziraat Fırkası” teşkil edilmiştir. Bu fırkaya, ülkenin temel zenginlik kaynağı olan tarımın geliştirilmesi ve bu husustaki tekliflerin görüşülüp karara bağlanması, ticari değeri yüksek ürünlerin üretiminin teşvik edilmesi, zirai ve sınai ürünlerin üretim ve ticaretine ait istatistikler yapması görevleri
verilmiştir.
Yine Abdülaziz Devri‟nde, mahalli seviyede yapılacak ekonomik gelişmelerle alakalı olan çalışmaları organize etmek amacıyla 1868 yılında Şura-yı Devlet‟in içinde bir Nafia Dairesi kurulmuş ve bu daireye tarım alanında yapılacak gelişmelerle ilgili konuların ve söz konusu alanda üreticiye verilecek imtiyazların görüşülerek karara bağlanması görevi verilmiştir. Bu çerçevede vilayetlerde her yıl toplanan Vilayet Genel Meclislerinin düzenleyeceği ve o bölgenin ekonomik gelişmesiyle alakalı tekliflerin yer alacağı raporlar da bu daire tarafından görüşülecek ve yerine getirilecekti.
Aynı yıl içerisinde vilayetlerden bu niteliklerde elliye yakın rapor Şura-yı Devlet‟in Nafia Dairesi‟ne ulaşmış ve okul, yol ve liman yapımı, bataklıkların kurutularak tarıma elverişli hale getirilmesi, sulama tesisleri kurulması, bazı vergilerin kaldırılması veya oranlarının düşürülmesi, tarımda ihtiyaç duyulan işgücünün karşılanması için tedbirler alınması, hayvan hastalıklarının engellenmesi, fabrikalar tesis edilmesi, modern tarım araç ve gereçleri, iyi cins tohumluk ve daha önce üretim yapılmayan pazara yönelik ürün çeşitleri için tohum gönderilmesi gibi tekliflerin yer aldığı bu raporlar Nafia Dairesi‟nde görüşülerek bir kısmının gerçekleştirilmesi için lazım gelen teşebbüslerin yapılması karara bağlanmıştır.
Abdülaziz Devri‟nde Osmanlı ziraatinin en önemli meseleleri, asayişsizlik, yol yokluğu, vergilerin ağırlığı ve ülkenin hemen hemen her alanında görülen adaletsizliktir.
Memleketin her tarafında büyük bir otorite boşluğu bulunuyor, bu durum köylünün üretim yapmasına ve ürettiği ürünleri pazarlamasına engel oluyordu.
Özellikle Anadolu‟da bir yerden bir yere sevkiyat yapmak, hem yol yokluğu hem de yollar üzerinde bulunan aşiretlerin saldırıları sebebiyle neredeyse imkansız hale geliyordu.
Ayrıca köylünün üzerindeki vergi yükü çok ağırdı; bu yükün bu kadar ağır olmasının başlıca sebebi, ülkenin birçok bölgesinden düzenli bir şekilde vergi alınamamasıydı.
Devlet, özellikle, ülkenin dağlık bölgelerinde oturan ahaliden ve aşiretlerden vergi alamıyor; bu durum vergi yükünü, düz ovalarda oturan ve ziraatle uğraşan köylünün çekmesine sebebiyet veriyordu.
XIX. asır‟da Anadolu‟yu gezen Avrupalı gezginler ve Osmanlı ülkesinin ekonomisi ve ticareti üzerine çalışan yazarlar kitaplarında, Müslüman-Türk ahalinin perişan bir halde olduklarından bahsetmektedirler. Köyler terk edilmiş haldedir; evler harabeye dönmüştür ve tarlalar ekilmeden bırakılmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi, askerlik yükümlülüğünün alabildiğine kötüye kullanılması ve vergilerin halkın ödeyebileceği miktarın oldukça üzerinde olmasıdır.
Osmanlı bütçesinin en önemli gelir kalemi olan aşar vergisi, Tanzimat‟a kadar arazinin verimliliğine göre alınırken, bu devirde bütün üreticilerden onda bir oranında alınmaya başlanmıştı. Aşar vergisi, mültezimlere ihale ediliyor, onlar de devlet içinde devlet gibi hareket ederek türlü hilelerle kendilerine menfaat sağlamaya çalışıyorlardı. Vergisini ödeyemeyen ahalinin, elinde ne varsa satılıyor; bazen vergi mükellefleri, türlü
işkencelere katlanmak zorunda kalıyorlardı. Hele devletin mali bunalımının arttığı devirlerde aşarın oranı yüzde 15‟e kadar çıkarılıyordu. İltizam sistemi, küçük üreticinin üzerindeki vergi yükünü daha da arttırıyor, hasat yerine gelen mültezim, üreticinin ödeyeceği vergiyi kendi takdirine göre tespit edebiliyordu.
Devlet, hem yol meselesini halletmek hem yollar üzerinde bulunan aşiretleri bir şekilde kontrol altına almak mecburiyetindeydi. Sultan Abdülaziz devri idarecileri, söz konusu meseleleri halletmek için önemli teşebbüslerde bulunmuşlar; fakat hem yol meselesini halletme hususunda hem de aşiretlerin iskanı işinde istenilen başarı elde edilememiştir. Bu devirde, yol yokluğu meselesi, özellikle demiryolu hatlarının inşa edilmesiyle kısmen başarılı bir şekilde çözülmüş; ne var ki aşiretlerin iskanı hususunda tam bir başarı elde edilememiştir.
Anadolu‟da bulunan konar-göçer aşiretlerin iskan edilmesi işinde en önemli başarı, Fırka-i Islahiyye‟nin Kozan, Gavurdağı ve Çukurova‟daki aşiretleri iskan etmesidir.
Fırka-i Islahiyye‟nin 1865‟te söz konusu bölgelerde yapmış olduğu iskan ve ıslahat, zirai faaliyetlerin hız kazanmasına ve özellikle Çukurova‟da, başta pamuk ziraati olmak üzere tarımın önemli bir gelişme göstermesini sağlamıştır.
Fırka-i Islahiyye‟den önce tarım faaliyetlerinin neredeyse hiç görülmediği Çukurova, Fırka‟nın aşiretleri iskan etmeyi başarması ve tarımın teşvik edilmesiyle kısa zamanda ülkenin en önemli tarım alanlarından biri haline gelmiştir.
Sultan Abdülaziz devrinde, başta pamuk olmak üzere tarım üretimini arttırmaya yönelik teşvik edici çalışmalar yürütülmüş; bu hususta gerekli görülen kanun ve nizamnameler yayınlanmıştır.
Bunlardan bir tanesi 27 Ocak 1862 tarihli “Pamuk Ziraatinin Tervic ve Tek‟iri Hakkında Müsa„adat-ı Seniyye” nizamnamesidir.
Söz konusu nizamnameye göre:
Tapu nizamnamesinde beyan olunduğu üzere boz ve kıraç yerleri yeniden açıp tarla yapacak olanlara o yerler karşılıksız olarak verilecek ve kendilerine daha sonra bu arazilerin tapuları da ita kılınacaktı.
Üreticilerden tarıma açtıkları arazilerin mahsulünden bir sene, eğer arazileri taşlık ise iki sene öşür alınmayacaktı.
Toprağı tarıma açan şahıslar, bu topraklarda pamuk üretimi yaparlarsa öşür muafiyetleri beş seneye çıkarılacaktı.
Aynı zamanda söz konusu muafiyetin süresi ilanından itibaren on sene olacaktı.
Bu on sene içerisinde pamuk gümrüğü tarifeleri değiştirilmeyecek, üretilen pamuk ne kadar yüksek kalitede olursa olsun her türlü pamuktan aynı miktarda gümrük alınacaktı.
Ayrıca yetiştirilecek olan pamuğun iskelelere kolay bir şekilde nakledilmesi için pamuk ziraati yapılan bölgelerin yolları bozuk ise tamir ettirilecekti.
Bunun yanısıra pamuk yetiştiren üreticiler, Avrupa‟dan tarım aletleri getirtmek isterlerse bunlardan gümrük alınmayacak ve getirilmesi düşünülen tarım aletlerinin masrafları devlet tarafından karşılanacaktı.
Örnek olması açısından Amerika ve diğer uygun görülen ülkelerden yeterli miktarda tarım aleti ve makineler ile pamuk tohumları getirilecek, bunlar pamuk ziraati yapanlara tecrübe ettirilecekti.
Buna ek olarak pamuk ziraatinin usulüne dair tarifnameler ve risaleler hazırlanarak, pamuk ekilen bölgelere gönderilecekti.
Son olarak pamuk yetiştirilen bölgelerin şehir ve kasabalarında her sene birer sergi açılarak oralarda yetiştirilmiş olan pamuğun numûneleri sergilenerek en yüksek kalitede pamuk üretenler mükafatlandırılacak, pamuk ziraatinin geliştirilmesi için daha ne gerekiyorsa yapılacaktı.
Pamuk Nizamnamesi‟ne ek olarak aynı yıl içerisinde yani 10 Temmuz 1862 tarihinde “Dutluk Hakkında Muafiyet Nizamnamesi”231 çıkarılmıştır.
Söz konusu nizamnamede de devletin, taşrada imalat sektörüne verdiği büyük önem ve üretimi teşvik etmek için aldığı tedbirler görülmektedir.
1862 yılında ayrıca bir de “Zeytinlikler Hakkında Muafiyet Nizamnamesi”neşredilmiştir ki; bu nizamnameye göre, zeytin üreticileri de aynen pamuk ve dut üreticileri gibi öşürden muaf tutulacaklardı; bu muafiyetin müddeti dikilen zeytin fidanlarının cinsine veya aşılı olup olmadıklarına göre değişecekti.
Ayrıca 1862 yılı içerisinde taşrada bulunan mülkiye ve mal memurlarına 12 Mart tarihli sekiz maddelik bir talimatname gönderilerek tarımda kararlaştırılan yeniliklerin uygulanmasına yönelik tedbirler belirtilmiştir.
Sultan Abdülaziz Devri‟nin başlarından itibaren devlet, tarımın geliştirilmesi için bir takım tedbirler almış, üretimin attırılması için ahaliyi üretime teşvik etmeye çalışmıştır. Ancak söz konusu devirde, devletin en büyük eksiklerinden bir tanesi de, memurların ehliyetsizliği meselesi idi; bu sebeple çıkarılan iyi niyetli nizamnameler genellikle kağıt üzerinde kalıyor, arzu edilen başarı bir türlü sağlanamıyordu. Yetişmiş eleman eksikliği, Tanzimat devrinin en büyük problemlerinin başında geliyordu; buna rağmen Sultan Abdülaziz Devri, Osmanlı tarım sektöründe üretimim arttığı, yeni birçok arazinin tarıma açıldığı, konar-göçer aşiretlerin iskan edilerek zirai faaliyetlere başlatıldıkları bir devirdir.